29 Eylül 2015 Salı

9 GÜNE 3 FARKLI ŞEHİR VE 3 FARKLI MEKANI SIĞDIRAN TATİL İNSANLARI (BOZCAADA - FOÇA - ESENKÖY)

     Evlendikten sonra benim için tatil balayından ibaret kaldı. Eşimle evlenir evlenmez çocuk sahibi olmak istiyorduk. Rabbimde nasip etti ve oğluma hamile kaldım. Hamilelik, doğum, Cihangir'in 16 aylıkken yürümesi ve kucaktan düşmemesi derken bizim için en iyi tatil zamanının bu sene olduğuna karar verdik. 3 senedir tatil yapamayınca, eşimde sağ olsun " nereye istersen seni oraya götüreyim" dedi. Ben genellikle Assosta tatil yapmayı severim fakat Assostan Bozcaada yakın olmasına rağmen bir türlü gidememiştim. Tercihimi Bozcaadadan yana kullandım.

        
      Bozcaadaya gittiğimiz zamanlar Ağustos'ın son haftasıydı. Kalacağım otelin tercihini de eşim bana bırakmıştı. Araba ile gideceğimizden otopark sorunu ile karşılaşmayacağımız bir yer olmasına dikkat ettim. Kalacağımız otelin kahvaltısı, odaların konforunun yanı sıra dekoruna kadar özenli bir yer seçmeye çalıştım. Birde en kritiği gittiğim zamanın en yoğun olduğu dönem olmasıydı. Bu da başımıza 3 gece 4 gün kalacağım otelde oda değiştirmek zorunda bıraktı. Açıkçası bu durumdan hiç hoşlanmadım. Fakat yapacak birşey yoktu. Her yer dolu. Tesellisi odaların güzelliği, temizliği. Her oda farklı tip mobilyalar tercih edilerek döşenmiş.



        2 yaşında bir afacanınız varsa bazen tatilde, otel odasında da mahsur kalabiliyorsunuz. Öğlen uykusu, akşam erken yatması derken bazen tatilin %40nı oda da bebeğinizle kalarak geçirebiliyorsunuz. O zaman odanın temiz ve rahat olmasının yanında, gözüme de hitap etmesini istedim :)






       İlk gün yolculuk Cihangir ile sorunsuz geçti. Bozcaadaya vardığımızda öğleden sonra saat 3 suları gibiydi. Otele yerleştik ve yemek yemek için dışarı çıkıp, kısa bir keşif yaptık. Akabinde Cihangir'in uykusu geldiği için tekrar otele dönüp ailece uzanıp dinlenelim dedik ve üçümüzde uyuya kalmışız. Akşam 9 gibi kalktık :)



      Bundan sonrası yaşadıklarımızın iyimi yoksa kötümü olduğu, duruma nereden baktığına bağlı olarak değişiyor :) Çünkü Cihangir bizi hiçbir yerde oturtup, yemek yedirmedi. Gittiğimiz gün cumartesi ve Bozcaadanın en yoğun olduğu günmüş. Herkes yaşadığını bilir tabii. Kendi yaşadıklarımızdan yola çıkarak belirtmek isterim ki, rezervasyonsuzda bir çok yerde yemek yenilebilir. Gel görki Cihangir Paşa asla oturmuyor ve basıyor yaygarayı. Etraftaki masaların rahatsız olmaması adına kalktık.


       Cihangir, her çocuk gibi yeni bir yere gelmenin ve keşfetmenin heyecanı içinde. Ne yapalım o önde biz arkada gezmeye başladık. Üstelik elimizde ekmek arası balık ile :) Evet bir yere oturamayınca elimizde balık ekmekle, Bozcaadayı gezmeye başladık. Ama diğer yandan Cihangir Paşa önderliğinde Bozcaada da girmedik sokak bırakmadık :) Küçük dev adam bize iyi bir keşif yaptırdı. Normalde eşimle başbaşa tatile çıksak iki günde gezeceğimiz yeri, Cihangir ile birlikte 4 saatte gezdik :)




      Cihangir yorulunca Çınaraltı denilen yerde, meşhur damla sakızlı kahvesinden içtik. Bende bazı tatlar hep gittiğim yerleri hafızamda canlandırır. Mesela kabak çiçeği dolması denilince Assos düşer aklıma, lokma tatlısı denilince Nilgün ablanın lokma tatlısı ile birlikte Foça, coconat deyince balayım Maldivler aklıma gelir. İlla oraya özgü bir lezzet olması da şart değil. Sadece tadı damağımda kalacak kadar lezzetli olması ve o an hissettiklerim, o yemeğe hafızamda yer açar. Bozcaadaya gidenlerden ve okuduklarıma rağmen damla sakızlı kahvesi hafızamda yer etmedi. Evde de sıkça damla sakızlı kahve içmemden olsa gerek :) Ama üzümü ve buzlu kızılcık şerbeti fazlasıyla Bozcaadayı düşerecek aklıma :)





      Cihangir Paşa sayesinde, Bozcaada da ilk gecemizde yemek yiyemedik ama çokça gezdik :)



      Sabah bizi harika bir kahvaltı karşıladı. Taze sebzeler ve meyveler, ev yapımı reçeller, börekler, kekler, kurabiyeler herhalde 40 çeşitten fazla... Hangi birini yiyeceğimi şaşırdım :)  Hepside birbirinden lezzetli ve otelin sahibesi Handan Hanım'ın kendisi tarafından hazırlanmış. Çok beğendim. Küçük bir otel ama özenilerek dekore edilmiş. Kahvaltı yaptığımız küçük salonundaki detaylar harika.







      Gelelim Bozcada denizine...Otelin personeli Kubilay bey sağ olsun denize nerede gireceğimize dair öneri de bulunsada, bir avuç adada kafamıza göre takıldık :) Tertemiz ve buz gibi bir su. Ailece denizi çok seviyoruz. Oğlumuzda bu konuda anne ve babasına benziyor. Suya girdimi çıkmak bilmiyor. Merakla bu kadar soğuk suda acaba Cihangir ne yapacak, nasıl tepki verecek diye düşündük. Çünkü denize giderken Cihangir arabada uyuya kaldı. Plaja geldiğimizde Cihangir'in uyumaya devam etmesi ve rahat etmesi için arabanın bagajından park yatak çıkarıp, bir güzel kurduk. Cihangir Paşanın konforuna diyecek yoktu doğrusu :)




       Cihangir gözlerini plajda açınca mutluluktan uçtu. Sevinç çığlıkları hava da uçuştu. Koşar adımlarla denize gitti. Biz buz gibi suya girerken "ayy ıyy" diye duralım, Cihangir ise sesi çıkmadan denize girdi. Denizin içinden koca taşları çıkarıp, az öteye atmaya başladı bile. O kadar kolay suya girince, "girdiği yerde suyun sıcaklığı farklı mı" gibi kafada garip sorular oluşturacak kadar rahattı hemde :) Tabii su buz gibi...Bu kadar soğuk sudan çıkmayan bebek ilgi çekti. Etraftan Cihangir'i sevmeye gelen insanlar oldu. Hatta tatlı bir çift " çocuk bu kadar soğuk suda, bu kadar rahat durunca buradan girelim dedik. Ama buz gibi. Maşallah bu kadar soğuk suda durup, yetmezmiş gibi içinden koca koca taşları alıp atıyor "bambam gibi çocuk" deyince çok eğlendik doğrusu :) Yorum çok hoşumuza gitti :)




      Benim için enfes bir suydu. Denizde saatlerce kalmayı seviyorum. Bu suya girdikten sonra çıkmak hiç istemedim. Eşim ve Cihangirde benimle aynı fikirde olacaklarki onlarda sudan çıkmadılar. Karşıdan bakınca buz gibi suda saatler geçiren ve plaja 2 yaşında oğlunun rahat uyuması için park yatak taşıyıp kuran, aile olarak hafızalarda yer edindik :))




       Deniz harikaydı ve otele döner dönmez Cihangir çok yorulmuş olacak ki uyudu. Ama ne uyuma...Cihangir uykuya dalmasından 3 saat geçti, 4 saat geçti, gece 11 oldu adam hala uyuyor. Tabii bizimde karnımız açıktı. Adam ha uyandı, ha uyanacak derken, gece 12'yi geçti. Baktık adam horul horul uyuyor, uyanacağı da yok. Eşime dedim "dışarıdan birşeyler al" yiyelim. Tabii eşimde haklı olarak "nasıl olacak o iş" dedi :) Burada parantez açıp belirteyim. ( Bozcaada da otellerin genelinde sabah kahvaltısı var. Akşam yemeği yok. Çünkü herkes dışarıda, harika balık ve mezelerin olduğu, şirin bir atmasfore sahip olan sokaklarında yemek yemeyi tercih ediyor. Zaten Bozcaadayı Bozcaada yapan özelliği de sokakları ve sokaklarında oturup keyifle yemek yemek.) Dedim dün gece balık yemek için gittiğimiz fakat Cihangir'in bizi oturtmadığı o balık lokantasına git. Zaten bizi dün akşamdan tanıyacaklardır :) Cihangir ile olan durumu bildiklerinden rica et, paket yapacaklardır dedim :) Eşim yarım saat sonra elinde yiyecek paketiyle geldi. Otel odasında kalamar, midye dolma ve bir kaç çeşit daha meze ile karnımızı doyurduk. Unutulmayacak Bozcaada hatırası olarak hafızalarımızda yerini aldı :)





      Ertesi sabah bolca uykusunu alan Cihangir büyük bir keyifle uyandı :) Sabah kahvaltısının ardından Bozcaadanın yine çarşısına doğru yol aldık. ilk geldiğimiz akşam ve gecesi bolca gezdiğimiz sokakları şimdi de gündüz gözü ile görelim dedik.



















     Tabii birazda alışveriş yaptık :) Benim eski eşyalara olan ilgimden ötürü, ayaklarım beni o dar sokaklarda, antika ve eski eşyalar satan minik bir dükkana götürdü. Eski bir çaydanlık ve cezve aldım. Çaydanlığa sukulent ekiceğim. Cezve ise en yakın zamanda alacağım tereğime dekor olarak asılacak. Ortada daha terek yok ama ona asılacak cezve var :) Bu da benim her zaman yaptığım, bir daha bulamam kafasıyla aldığım durumlardan bir örnek.  Ama bir şekilde dekorasyon amacı ile alınan parçalar ana mobilyayı buluyor :) En kısa zamanda da bu terek merakım ile ilgili bir yazı da paylaşacağım...Neyse konuya geri dönelim. Tezgahlara bakarken Bozcaada deyince ilk akla gelen üzümünü hediyelik eşya olarak görüyorsunuz. Fakat bu üzüm salkımının mantardan yapıldığını görünce, üstelik gayet şirin bir görüntüsü de olunca almadan geçemedim. Oğluma da Galatasaraylı kumaştan yapılmış uçan balon aldım. Odasına iyi bir dekor olacağını düşünüyorum. Ben bunları alırken eşimde sağ olsun benim ilginç objeleri sevdiğimi bilerek, ağaç dallarından ve saplardan yapılmış bir baykuşla çıkageldi. Üstelik sabah kahvaltısında gelincik reçeli ve bal kabağı reçelinden başka reçel yemediğime dikkat ederek bu iki reçeli de almış. Canım koçiş her daim düşünceli ve anlayışlı bir adamdır. Beni yine her zamanki gibi çok mutlu etti. Sağ olsun :) Bir de burada en çok dikkat çeken hediyeliklerden biriside ahşap yada taştan yapılan minyatür ev panolar. Tabii beğendiğim bir tanesini de Bozcaadadan evime götürmeden edemedim :) Alışveriş faslımız bitti. Bu kadar anlattıktan sonra Bozcaada ganimetlerimi seyirlerinize sunarım :)


    Tüm sokakları Cihangir sayesinde fazlasıyla gezdik :) Akşam Cihangir bizi nihayet bir balık lokantasında oturttu. Üstelik kendi de oturdu. Hiç arıza çıkarmadı. Bizimle beraber balık yedi. Sonra akşam çay bahçelerinin olduğu yerde oturduk. Biz çay içtik. Cihangirde oturup, gözleme yedi. Gündüzü de akşamı da gayet güzel, sorunsuz geçti. Cihangir 3. günde herşeyiyle tatile adepte oldu. Ertesi gün öğleden sonra Bozcaadadan ayrıldık ve Foça'ya geçtik. 3 gün Foçada kaldıktan sonra da Esenköy'e geçtik. Cihangir araba ile gezmeyi çok sevdiğinden hiç sıkıntı çıkarmadı. Arada sıkıldığı oldu tabii. Hemen bir dinlenme tesisinde ve outlette durup gezdik. İstanbulda trafikteki gibi sıkıntılı anlarımız olmadı. Cihangir mutlu, biz mutlu. Aslında herşey insanın kendi gözünde büyütmesinden ve bebeğim rahat edemez takıntılarından ibaret. Acaba nasıl olacak diye düşündüğüm tatil, ilk 2 gün anlattığım adaptasyon sorunu ile kaldı. Diğer günler gayet iyi geçti. Cihangir yeni bir yer görmenin keşfetmenin ve çok sevdiği denizde vakit geçirmenin mutluluğunu yaşadı. Bizde onu böyle görünce, önümüzdeki senenin tatil planlarını yapar olduk :)







        Foça ve Esenköy'ü başka bir yazıya bırakıyorum. Tekrar Bozcaadaya dönersek küçük, şirin harika bir yer. Denizi temiz ve soğuk. Soğuk suda yüzmenin hazzı ve keyfi benim için bir başka güzel. Sokakları kartpostal gibi...eşim gibi fotoğraf çekmeye merakı olanlar için ayrı bir keyif sebebi. Bir çok küçük yerde olduğu gibi insanlar samimi, sıcak kanlı ve yardımsever. Gecesi apayrı bir canlılıkta ve keyifte geçiyor. Gidilecek yerler listenize eklemenizi kesinlikle öneririm. Lezzet olarak tadacağınız çok şey var. Buranın tabii üzümü ve şarabı ünlü. Üzümü enfesti. Sigara ve alkol kullanmıyorum. Alkol kullanmadığım için şarabı hakkında yorum yapamayacağım :) Buranın reçelleri de çok güzel. Tadı damağımda kalan gelincik reçeli ve bal kabağı reçeli her daim Bozcaadayı hafızamda taze tutacak lezzette.



        Sözlerime son verirken bu güzel tatil için canım eşime sonsuz teşekkürler...Eşim ve oğlumuzla daha nice keşfedilecek yerlere yelken açmayı diliyorum. Herkese sevdikleriyle birlikte keyifli zamanlar ve bol güneşli tatiller dilerim...